Nanopartiküllerin olası kullanım alanlarından biri, vücuttaki transfer hizmeti: Nanopartiküllerin içine yerleştirilen ilaçların vücutta ilgili bölgelere nakledilmesi amaçlanıyor. Nanopartiküllerin etken maddeleri vücutta nakletmeleri ve bu maddeleri belirli bir bölgede belirli bir zamanda serbest bırakmaları amaçlanıyor. Hücrelerin yüzeylerindeki reseptörlerin yalnızca uyumlu yüzeye sahip olan maddeleri kabul ettiği biliniyor. İlaçların uyumlu yüzeyli nanopartiküllerle çevrelenmesiyle etken maddelerin sadece istenen bölgede etkili olması sağlanabilir. Hedef, sadece hasta olan bölgenin ilaçlarla temas etmesidir.
Bu yöntemle hem ilacın yan etkileri hem de ilacın vücudu dolaşırken örneğin mide asidi yüzünden etkisini kaybetmesi önlenmek isteniyor. Bir başka sorun mevcut olan ilaçların çoğunun kan veya suda çözünememesidir. Nanopartiküller, bu konuda da çözüm sunabilir. Nanopartiküllerin vücuda daha kolay girmesi, hatta zor geçilen kan-beyin bariyerini aşabilme özelliği, hem imkânlar hem de riskler barındırıyor.
Kanser tedavisinde (hipertermi) manyetik demir oksit partikülleri tümörlere yerleştirilir, dışarıdan uygulanan manyetik bir alanla titreştirilerek ısıtılır. Bu işlemle tümörün ölmesi sağlanır. Ayrıca bu işlemde, nanopartiküllerin içinde bulunan kanser karşıtı maddeler direkt olarak tümörün içine verilir. Berlin’deki Charité Hastanesi ve Saarbrücken’deki Leibnitz Enstitüsü, halen bu kanser tedavisini araştırmaya devam ediyor.
Nanopartiküllerin yardımıyla suni kemik yetiştirilmesi de hedefleniyor. Hidroksilapatitten oluşan nanopartiküllü kemik malzemesinin vücutta yeni kemik oluşumunu sağladığı söyleniyor. Ayrıca nanopartiküllü kaplamalarla, implantların vücut tarafından kabul edilmesi geliştirilmek ve atma reaksiyonları önlenmek isteniyor.
Nanopartiküllerin AIDS ve genetik hastalıklara karşı kullanım imkânları araştırılıyor. Nanopartiküller yardımıyla genlerin hücrelere nakledilmesi amaçlanıyor.
Nanoteknoloji, diagnostikte de çok önemli görevler üstlenmeye başladı. Floresan maddelerle donatılan nanopartiküller, hastalıklı dokuya bağlanarak dokuyu işaretleme kapasitesine sahip. Bu yolla kalp krizinin erken sinyallerinin (akut damar tıkanıklığına yol açabilecek damar duvarı değişiklikleri) erken teşhisi hedefleniyor. Jena Üniversitesi’nin fizik ve kimya uzmanları, Dr. Gerhard Mohr’un başkanlığında, Avrupa’nın NASCENT (Nanomateryaller için sensörler, katalizörler ve yeni teknolojiler) adlı ağıyla birlikte bu konuda çalışmalarını sürdürüyor. Uzman ekip, ilaçların etkilerini insan ve hayvan deneyleri olmadan hücreler üzerinde araştırıyor. Bu analiz tekniği, besinlerin kontrolü ve biyolojik silahların tespiti için geliştirilen sensörler için de kullanılabilir.